Hello! Here, you will meet stories with short but deep meanings. I tell stories from the inside of life, with art, philosophy, literature and science, the universe and the human mind; in the footsteps of the ancient and modern world, thought-provoking, but always teaching something. My goal is to offer a piece of inspiration, a piece of peace and abundant meaning in every story.
With my stories, I want to create a corner where you can take a breath in the chaos of life while touching your emotions. Because every story is a world, every world has a lesson hidden. If you are looking for meaning, you are in the right place.
Mert Bilen
Eğer insanlar seni tüm içtenliğinle, en savunmasız ve gerçek hâlinle görseydi, en çok hangi yönünü fark etmelerinden korkardın?
6 months ago (edited) | [YT] | 1
View 4 replies
Mert Bilen
Sessizlik, kelimelerin ulaşamadığı bir yerden konuşur.
Bazen hiçbir şey söylemez. Sadece oturur. Gözlerini kapatır. Ellerini kucağında birleştirir ya da dizlerinin üzerine bırakır. Derin bir nefes alır. Ve işte o anda, içinde bir şey çözülmeye başlar. Tıpkı buzun güneşte erimesi gibi, o da kendi zihninin kalabalığında yavaşça çözülür. Gürültü azalır, kelimeler geri çekilir. Ve sessizlik… sonunda sahneye çıkar.
Kimse fark etmez belki ama o anda tüm evren biraz daha yavaş döner sanki. Saatler hızını kaybeder, zaman yumuşar. O, sessizliğin bedenine değdiğini hisseder. Omuzlarına kadar iner. Göğsünün ortasında bir boşluk açılır gibi olur, ama bu boşluk korkutmaz onu. Çünkü o boşluk, eksiklik değil… bir alan, bir nefes alanıdır.
Zihninde yıllardır çırpınan düşünceler birer birer oturmaya başlar. Önce itiraz ederler: “Neden konuşmuyorsun? Neden harekete geçmiyorsun? Neden yapmıyorsun?” Ama o, ilk kez bu sesleri sadece duyar. Onlara cevap vermek zorunda olmadığını fark eder. Ve sessizlik, bu farkındalıkla derinleşir.
Bu sessizlikte, zihni önce susar… sonra söyler. Fikirler, hiç beklenmedik yerlerden belirir. Kimi zaman çocukken unuttuğu bir hayal döner geri. Kimi zaman o hep aradığı cevabı, basit bir görüntü getirir önüne: bir ağaç, bir yol, bir kuşun uçuşu.
O an anlar ki, sessizlik sadece dış dünyanın değil, iç dünyanın da kapısını açar. Duyduklarının ötesinde bir şeyi dinlemeyi öğrenir: kendini. Ama öyle bildiği, tanıdığı “kendisi” değil. Derinlerde bir yerde, hiç konuşmayan, sadece gözlemleyen, sadece hisseden o kadim tarafını.
Ve işte orada, hiçbir sözcükle ifade edemeyeceği bir huzurla karşılaşır. Bedeninin ağırlaştığını, ama aynı zamanda daha hafif hissettiğini fark eder. Sanki kemikleri bile susmuştur. Sanki ruhu bir anlığına durup bakıyordur. Olan biteni, kendini, hayatı.
Bazıları bu sessizliği boşluk zanneder. Oysa o, en dolu andır. Her şeyin bir anlam kazandığı, tüm maskelerin düştüğü yerdir. Orada yalan söyleyemez insan. Orada kaçamaz. Ama orada şifa vardır. Orada cevaplar vardır. Ve çoğu zaman… en yaratıcı fikirler, o derin sessizliğin içinden yükselir.
Çünkü sessizlik, sadece bir sessizlik değildir. Bir mekândır. Bir öğretmendir. Bir aynadır. Ve bazen, sadece orada gerçekten duyabilir insan: hem kendini, hem dünyayı, hem de hayatı. “Mert Bilen”
6 months ago | [YT] | 3
View 0 replies
Mert Bilen
Hangi duygu bastırıldığında sizi en çok yıpratıyor?
(Hepimiz bazı duyguları bastırıyoruz. Kimi zaman çevremiz böyle öğretti, kimi zaman kendimizi korumak istedik.
Ama bastırdığımız duygular gerçekten yok olmuyor… İçimizde bir yerde kalıyor, birikiyor ve bizi yavaş yavaş yoruyor.)
8 months ago | [YT] | 1
View 0 replies
Mert Bilen
Momo’yu bitirdiğimde içimde tuhaf bir ağırlık vardı. Sanki çok uzun zamandır unuttuğum bir gerçeği hatırlamış, ama ona dokunamayacak kadar geç kalmışım gibi. Zamanın değerini bilmek üzerine yazılmış bir kitap okuyorum diye başlamıştım belki, ama fark ettim ki bu sadece zamanla ilgili değilmiş—bu, hayatın bizzat kendisiyle ilgiliymiş.
Momo, bir çocuğun gözlerinden dünyayı anlatıyor ama bu aslında yetişkinlere yazılmış, hatta modern dünyada kaybolan bizlere yöneltilmiş bir çığlık. Kitap boyunca o eski amfi tiyatronun taş basamaklarında Momo’yla oturdum. Onun nasıl hiçbir şey söylemeden insanları değiştirdiğini gördüm. Çünkü o dinliyordu. Gerçekten, içten, bütün varlığıyla dinliyordu. Ve fark ettim ki biz artık böyle dinlemiyoruz. Karşımızdaki insan konuşurken bile zihnimizde başka şeyler dönüyor; bir sonraki cevabı planlıyoruz, sabırsızlanıyoruz, geçiştiriyoruz. Dinlemek için değil, karşılık vermek için bekliyoruz.
Ve sonra Duman Adamlar geldi. Soğuk, gri, duygusuz. Onların vaatleri tanıdık geldi: “Zamanınııı boşa harcama.” “Üretken ol.” “Daha verimli yaşa.” Momo’nun yaşadığı dünyada bunlar kulağa tehlikeli bir şey gibi geliyordu ama bizim dünyamızda, bizim kulaklarımızda bunlar sanki başarıya giden yolun altın kuralları gibi yankılanıyor. Tasarruf ettikçe daha mutlu olacağımızı sanıyoruz. Ama kitap boyunca gördüm ki, zaman tasarrufu dediğimiz şey aslında hayatın içini boşaltmaktan başka bir şey değilmiş. Daha az sohbet, daha az oyun, daha az dostluk, daha az sevgi… Tasarruf ettikçe elimizde daha çok zaman değil, daha büyük bir boşluk kalıyor.
Ve en çok Türkiye’yi düşündüm. Hızla büyüyen, gelişen, modernleşen ama aynı hızla insani değerlerini yitiren bir ülkeyi. Burada herkesin zamanı dar. Çocuklar ebeveynlerine bir şey anlatmaya çalışırken “şimdi işim var” cevabını duyuyor. Dostlar buluştuğunda telefonlarına gömülüyor. Sohbetler giderek yüzeyselleşiyor, herkesin zihni bir sonraki işe yetişme telaşıyla dolu. İnsanlar iş yerlerinde saatlerce çalışıp hayatlarını kazanıyor, ama hayatlarının içinde kayboluyor.
Ve tüm bunları okurken fark ettim ki, biz çoktan Duman Adamlar’ın dünyasında yaşıyoruz.
Ama belki de hâlâ bir şansımız var. Kitabın sonunda Momo’nun yaptığı gibi, belki biz de zamanı geri alabiliriz. Belki biriyle konuşurken gerçekten dinleyerek, çocukların anlattıklarına kulak vererek, dostlarımızla saatler süren derin sohbetlere dalarak… Belki de zamanın en değerli şey olduğunu fark ederek.
Çocukluğumuzdaki gibi midir bilmiyorum. O eski bayramlarda, büyüklerin dizinin dibine oturup anlattıklarını dinlerdik. Şeker toplamak kadar, birinin anılarını dinlemek de kıymetliydi. Belki bu bayram, bunu hatırlamanın zamanı gelir. Telefonları bir kenara bırakıp, sadece sevdiklerimize odaklanarak geçireceğimiz bir bayram. Duman Adamlar’dan çaldığımız bir gün bile bizim için zafer olabilir.
Bayramınız kutlu olsun. Zamanınızı sevdiklerinizle paylaşın. Çünkü zaman, ancak paylaşıldığında gerçekten bize ait olur.
9 months ago (edited) | [YT] | 9
View 0 replies
Mert Bilen
Sevgili dostlar,
Burada, her hikâyede yeni bir pencere açıyor, bazen bir filozofun gözünden dünyaya bakıyor, bazen bir şairin dizelerinde kayboluyoruz. Ama asıl önemli olan sizlerin bu yolculuktan ne beklediği…
Bir sonraki hikâyede hangi dünyanın kapılarını aralayalım?
Aşağıdaki ankete katılın ve bir sonraki hikâyeyi birlikte seçelim! Eğer seçenekler arasında gönlünüzdekini bulamazsanız, yorumlara yazın. Belki de bir sonraki ilham kaynağımız sizin fikriniz olur!
Hangi türde bir hikâye istersiniz?]
Oyunuzu kullanın, hikâyeyi birlikte yazalım!
9 months ago | [YT] | 2
View 0 replies
Mert Bilen
Hikayeleri dinlediğiniz için müteşekkirim ve haftada en az 3 hikaye paylaşacağım, fikirlerinizi yorumlarınızı paylaşmanız benim için değerli🙏
11 months ago | [YT] | 5
View 0 replies