Bilimin gerçekliliği üzerine;
(kısa bir paragraf)
Bilimin gerçekçiliği üzerine kafa yorar isek, anlarız ki, biz, insanoğlunun, sınırlandırılmış düşünsel algılarının çerçevesi altında kafa yorduğumuzu anlarız. Peki, öyleyse, bilimi de bir varlık olarak altını çizebiliriz mantığı ortaya sürülür. Bir daha dolambaç yapar isek, hepsi birer çatı altına toplanmış olan, kişiliklerin gözlemsel algılarından ibarettir, ve bu koşulla hareket eder isek, aslında sınırlandırılmış insani, varlıksal ve gözlemsel açılardan oluştuğunu anlayabiliriz, bir insanın, bilimi olduğu gibi kabul etmesinin de basitçe sebebi budur, çünkü, okuyucu da bir insandır, ve aynı prensibler içerisinde düşünür, sadece kişiliksel algılar değişikliktedir. O halde, anlarız ki, her insanın konu mensubu farklıdır, yani, biri, bir konuda farklı, başka biri, o konuda farklı bir şey söyler, o zaman, anlarız ki, bilim de görüşler ve teoriler gibi değişken bir bütündür. Şimdi, değişkenlik ve algılar hakkında çok kısa ve genelleme bir özet geçti isek, artık ontolojiksel varoluş mekanizmalarına basitçe göz atmanın vaktinin geldiğini zannediyorum. Kainat'ta, biz birer insan olarak, şöyle yorumlamalar yaparız; zincirsellik, mantığa dayalılık, ve sade bir işleyişsellik olay örgüleri. İlk olarak, zincirsellikten bahis edelim, zincirsellik; basitçe sebep-sonuç ilişkilerine dayatılabilir, somutsallıklarda, en basit bir cisimin sebebi bile, varoluşun temeline kadar dayanır, kısaca bu düşünceye sahiptir, örnek olarak, bir insan, bu Kainat'ta ne kadar değersiz olsa bile, dolambaçlı olarak, paralel olarak, zincirlemeli olarak varlığı Dünya'ya, oradan Güneş'e, oradan toz bulutuna, oradan Gökadaya, oradan Yerel Grup'a, oradan da Kainat'a, oradan da çöküşe ve oradan da yeniden varoluşa. (Büyük Çöküş Teorisi'ne dayalıdır.) Mantıksallık ise, bir şeyin, ne olur ise olsun, bir mantığı var ise, bulunduğu bir yer içerisinde, ne olursa olsun, bir etkileşimselliği bulunuyor ise, o varoluşun temelidir. Nasıl mı? Gözünüzde somut bir zincir hayal edin, zincirin en yukarısının bir altından kenetik parçacığını ayırın, en üstteki kenetiği hariç diğer kenetikleri düşecektir, o en üst kısım mantıksallıktır, yani kısaca Kainat'tır. Aşağısındakiler ise, mantığın, somutlaşmış hali, yani bütünlükler vardır, bizim gibi, ve somutsallığın varlıktaki yani mantıktaki işleyişinin değerini, bir somut ile yani zincir ile örnekliğe kavuşturdum, yani günün sonunda yine mantıksal bir düşünümden hareketle bu örneklemeyi yaptım, buradan anlarız ki, düşünme sınırlarımız bile olsa, üstü kapalılık sınırlamaları altında, bu mantığa ulaşırız, işte, buradan da, şunu açıklığa kavuşturmuş olduk, görelilik gözlemsel temellere dayanır, yani, yine mantık kurmalara, varoluşsal temellere dayanır. (Bu düşünce bana aittir.) Sade işleyişsellik ise, herşeyin, geçmişten bugüne şekil aldığı, ve daha çok Kainat'ın 'mantıksal iradesi'nin hareketleri dolayısınca gelişmeler olduğu yerdir, tıpkı, insanlık tarihi gibi, Dünya tarihi gibi, iradesellikler şekillendirir somutsallığı. (Bu öne sürüm de bana aittir.) Peki, hangisi gerçektir. Aslında hepsi, bunların hepsi birer düşünsel görelilik ve birer kanıttı, bilimin ne kadar göreceli ve kavramsallıktan ziyade açısal olduğuna. Buradan da anlamış oluyoruz, bir nevi kanıtlamış bulunuyoruz, bilimin işleyişselliğinin Kainat'a dair hiçbir şey uyandırmadığına dair. Aslında vurgu hep bu idi, bilimin varlıksal olduğuna dair değil, paralel açıdan, bir varlığın bir varlığı, bir somudun bir somudu ve bir nevi bir insanın kendisini sorgulama çabaları gibi, kendimizi sebep aramaya itelediğimiz bir çaba idi bu. Bilim de öyledir, yani yine iradesellik ve düşünsellik vardır, bu ise bize özgüdür, yani, bizler, tıpkı, gözlemlenebilir evrenin, ışığının fizik kanunları dolayısınca (fizik kanunları da bilime dayalıdır, ve bizler gördüğümüzü yorumlarız, üç boyutlu bir nesnenin, nasıl kendinden üst boyutları yorumlayamadığını ve olduğu gibi gözlemleyemediğini ancak sıfırıncı, birinci ve ikinci boyutu, yani kendi kapasitesinden aşağı şeyleri gözlemleyebildiğini hayal edin, işte, aynı o mantık düzleminde düşünmenizi arz ediyorum.) bize ulaştığı kadarıyla, yani yine bizim çapımıza boyut ile gözlemlenebilir ve yorumlanabilir kaldığı şeyleri kişiliksel algılar çerçevesinde tanıklık getiriyoruz, belki, başka bir varlık, bizden daha üstün, ve onların bilimi, bizimkinden ziyade, bilgiye, bulguya dayalı değil, gerçekleşenlere dayalıdır? Karmaşıklıklara dayalıdır? Gözlemleme sonucu değil, gözlemlenilenlere bakılarak sonuca varılan bir şeydir? Sonuçta, bizler, her zaman ama her zaman, olmuşlardan düşünürüz, ağlarsak, üzülmüşüz demektir, neden üzüldük? Geçmişte olan bir olay yüzünden, Ontoloji neden vardır? Varlığın kendini açıklaması, yorumlaması ve bir nevi fark edilmeyen zorunluluksal bir yorumlama arzusu yüzünden vardır, bu arzu neden vardır? Çevresellik sebebi ile kaynaklanan unsurlar yüzünden vardır, yani anlıyoruz ki, evet, varlık, zincirselliğe dayalıdır. Fakat, neden soyutu bir somut ile yorumluyoruz? O zaman, Sade İşleyişsellik öne çıkıyor, zincir, birden çok şeyin birikimi ile uzar ve çoğalır, fakat, onlar neden uzadı? İşte orada da mantıksallık öne çıkıyor, hiçbir şey olduğu gibi değil, değillik de olmadığı gibi değildir. Ancak, düşündüklerimizi bir süzersek, sürekli birer sorgulamatik karmaşıksallığın içerisinde süzüldüğümüzü anlarız, yani, bu üç Kural da sorgulamaya bağlıdır, yani varlığın ta kendisine, yani varlıksal MANTIKSALLIĞA, ve varlığın oluşma prensiplerinin göz önünde bulundurulmasıyla gerçekleşme unsurlarıyla birlikte işleyişselliğe, ve onunda öncesine ve varoluş sebebine yani zincirselliğe. Bilim, bizce, olduğu kadardır, göründüğü kadardır. -bunu önceki satırlarda bahis etmiş idik- Ve Kainat ve varlık hakkında söylediklerimize bakar isek, hiçbir şey olduğu gibi değil, değillik de olmadığı gibi değildir demiştik, o halde anlıyoruz ki, bilimin işleyişsellik göreliliği, tamamen insani, varlıksal ve bir nevi çaresiz çırpınışlar sonucu oluşmuştur. Hiçbir mantıksallığı, kendi markamızın altında, küresellik altında yorumlayamayız, bizi her zaman bir dolambaçlılık bekler, bir sınır içerisinde kafa yorarız, bazı şeyler bize sürekli, zihinimizin dört duvarı içerisinde düşünmek için duvarı genişletir, ama, bizim için, o fazladan açılan alanda düşünecek şeyimizin olmadığı ya da onu -düşünecek düşünceyi- edinemememizin kaynaklandırdığı sorgulama arzusundan türev gelmiş bir bütündür bilim. Bizler niye sorgularız? Farkına varmak, farkındalığa ulaşmak için, fakat, niye Dünya'da herşey belirlidir, ve bir gün, küresellik bazında yeterli farkındalığa ulaştığımızı, Dünyasal düşüncede anlarız? Çünkü Dünyayı anlamsallaştıran da bizim aklımızdır, mantıksallığın, zincirselliğin ve işleyişselliğin ta kendisidir, bu sebep ile, Kainat'taki herşey birer bütündür ve ayrılmaz birer parçadırlar. Buradaki her mantıksal söz de bu Dünyasal çap içerisinde görmüşlük ve geçirmişliğe dayalı düşünmelerden kaynaklıdır ve biz sadece bu düşünme yapısı ile bütün Kainat'ı yorumlamaya çalışıyoruz. Bulunduğumuz karmaşıklık, belirsizlik aslen budur. Ben, bir düşünsel tembelliliğe mensup birisi olarak, bunları kendi çapımda akıl edebilmeyi sürdürebilmişken, buna mensup olmayanın, kendi kapasitesince yaptığı yorumlamalar da onun 'küreselliğinde' düşünsel biçimleştirilmişliğinde o kadar aciz ve sade yapıdadır Kainat için.
Buradan da anlayabiliyoruz ki, kapasitesel oranın yanlış olduğunu. Bir varlık, ''ben, buradayım!'' der ise, bir başkasının tepkimeye girmesinden ziyade, o küreselliğe uyarınca garip tepkiler vermesi de, göreliliğin açıkça sınırlandırılmışlığının sembolü olabilir. Varlık, ne zaman ki, bütünleşir, o zaman ki 'Kainat' olarak vücutsal olur.
I changed my e-mail on my Internet Archive account, so the things that i shared on Internet Archive are gone for now, i will re-upload them soon. (re-uploaded.)
I will continue posting on Internet Archive. You can click to my Internet Archive link from my description page, and you can get access to see my profile on Internet Archive. Just a small warning, i have stopped posting ANYTHING in YouTube.
Phrase Courte 1 : Une vie sans lutte est une pluie sans fin.
Signification : Un mode de vie stabilisé peut toujours être épuisant et lassant pour un individu. Il finira par s'ennuyer. Et comme je l'ai déjà dit, l'ennui est le meilleur outil de réflexion, car lorsqu'on est seul avec soi-même, il n'y a pas de force opposée pour remettre en question ses pensées. Cependant, l'individu deviendra quelqu'un qui réfléchit beaucoup mais agit peu. C'est ce qui use réellement une personne. En d'autres termes, transformer les choses inachevées en choses accomplies signifie que la vie devient constamment dynamique et riche en expériences. Bien que cela demande de la préparation et puisse être fatigant à certains égards, cela permet un apprentissage précieux et une croissance personnelle.
Eleventh Existence
Bilimin gerçekliliği üzerine;
(kısa bir paragraf)
Bilimin gerçekçiliği üzerine kafa yorar isek, anlarız ki, biz, insanoğlunun, sınırlandırılmış düşünsel algılarının çerçevesi altında kafa yorduğumuzu anlarız. Peki, öyleyse, bilimi de bir varlık olarak altını çizebiliriz mantığı ortaya sürülür. Bir daha dolambaç yapar isek, hepsi birer çatı altına toplanmış olan, kişiliklerin gözlemsel algılarından ibarettir, ve bu koşulla hareket eder isek, aslında sınırlandırılmış insani, varlıksal ve gözlemsel açılardan oluştuğunu anlayabiliriz, bir insanın, bilimi olduğu gibi kabul etmesinin de basitçe sebebi budur, çünkü, okuyucu da bir insandır, ve aynı prensibler içerisinde düşünür, sadece kişiliksel algılar değişikliktedir. O halde, anlarız ki, her insanın konu mensubu farklıdır, yani, biri, bir konuda farklı, başka biri, o konuda farklı bir şey söyler, o zaman, anlarız ki, bilim de görüşler ve teoriler gibi değişken bir bütündür. Şimdi, değişkenlik ve algılar hakkında çok kısa ve genelleme bir özet geçti isek, artık ontolojiksel varoluş mekanizmalarına basitçe göz atmanın vaktinin geldiğini zannediyorum. Kainat'ta, biz birer insan olarak, şöyle yorumlamalar yaparız; zincirsellik, mantığa dayalılık, ve sade bir işleyişsellik olay örgüleri. İlk olarak, zincirsellikten bahis edelim, zincirsellik; basitçe sebep-sonuç ilişkilerine dayatılabilir, somutsallıklarda, en basit bir cisimin sebebi bile, varoluşun temeline kadar dayanır, kısaca bu düşünceye sahiptir, örnek olarak, bir insan, bu Kainat'ta ne kadar değersiz olsa bile, dolambaçlı olarak, paralel olarak, zincirlemeli olarak varlığı Dünya'ya, oradan Güneş'e, oradan toz bulutuna, oradan Gökadaya, oradan Yerel Grup'a, oradan da Kainat'a, oradan da çöküşe ve oradan da yeniden varoluşa. (Büyük Çöküş Teorisi'ne dayalıdır.) Mantıksallık ise, bir şeyin, ne olur ise olsun, bir mantığı var ise, bulunduğu bir yer içerisinde, ne olursa olsun, bir etkileşimselliği bulunuyor ise, o varoluşun temelidir. Nasıl mı? Gözünüzde somut bir zincir hayal edin, zincirin en yukarısının bir altından kenetik parçacığını ayırın, en üstteki kenetiği hariç diğer kenetikleri düşecektir, o en üst kısım mantıksallıktır, yani kısaca Kainat'tır. Aşağısındakiler ise, mantığın, somutlaşmış hali, yani bütünlükler vardır, bizim gibi, ve somutsallığın varlıktaki yani mantıktaki işleyişinin değerini, bir somut ile yani zincir ile örnekliğe kavuşturdum, yani günün sonunda yine mantıksal bir düşünümden hareketle bu örneklemeyi yaptım, buradan anlarız ki, düşünme sınırlarımız bile olsa, üstü kapalılık sınırlamaları altında, bu mantığa ulaşırız, işte, buradan da, şunu açıklığa kavuşturmuş olduk, görelilik gözlemsel temellere dayanır, yani, yine mantık kurmalara, varoluşsal temellere dayanır. (Bu düşünce bana aittir.) Sade işleyişsellik ise, herşeyin, geçmişten bugüne şekil aldığı, ve daha çok Kainat'ın 'mantıksal iradesi'nin hareketleri dolayısınca gelişmeler olduğu yerdir, tıpkı, insanlık tarihi gibi, Dünya tarihi gibi, iradesellikler şekillendirir somutsallığı. (Bu öne sürüm de bana aittir.) Peki, hangisi gerçektir. Aslında hepsi, bunların hepsi birer düşünsel görelilik ve birer kanıttı, bilimin ne kadar göreceli ve kavramsallıktan ziyade açısal olduğuna. Buradan da anlamış oluyoruz, bir nevi kanıtlamış bulunuyoruz, bilimin işleyişselliğinin Kainat'a dair hiçbir şey uyandırmadığına dair. Aslında vurgu hep bu idi, bilimin varlıksal olduğuna dair değil, paralel açıdan, bir varlığın bir varlığı, bir somudun bir somudu ve bir nevi bir insanın kendisini sorgulama çabaları gibi, kendimizi sebep aramaya itelediğimiz bir çaba idi bu. Bilim de öyledir, yani yine iradesellik ve düşünsellik vardır, bu ise bize özgüdür, yani, bizler, tıpkı, gözlemlenebilir evrenin, ışığının fizik kanunları dolayısınca (fizik kanunları da bilime dayalıdır, ve bizler gördüğümüzü yorumlarız, üç boyutlu bir nesnenin, nasıl kendinden üst boyutları yorumlayamadığını ve olduğu gibi gözlemleyemediğini ancak sıfırıncı, birinci ve ikinci boyutu, yani kendi kapasitesinden aşağı şeyleri gözlemleyebildiğini hayal edin, işte, aynı o mantık düzleminde düşünmenizi arz ediyorum.) bize ulaştığı kadarıyla, yani yine bizim çapımıza boyut ile gözlemlenebilir ve yorumlanabilir kaldığı şeyleri kişiliksel algılar çerçevesinde tanıklık getiriyoruz, belki, başka bir varlık, bizden daha üstün, ve onların bilimi, bizimkinden ziyade, bilgiye, bulguya dayalı değil, gerçekleşenlere dayalıdır? Karmaşıklıklara dayalıdır? Gözlemleme sonucu değil, gözlemlenilenlere bakılarak sonuca varılan bir şeydir? Sonuçta, bizler, her zaman ama her zaman, olmuşlardan düşünürüz, ağlarsak, üzülmüşüz demektir, neden üzüldük? Geçmişte olan bir olay yüzünden, Ontoloji neden vardır? Varlığın kendini açıklaması, yorumlaması ve bir nevi fark edilmeyen zorunluluksal bir yorumlama arzusu yüzünden vardır, bu arzu neden vardır? Çevresellik sebebi ile kaynaklanan unsurlar yüzünden vardır, yani anlıyoruz ki, evet, varlık, zincirselliğe dayalıdır. Fakat, neden soyutu bir somut ile yorumluyoruz? O zaman, Sade İşleyişsellik öne çıkıyor, zincir, birden çok şeyin birikimi ile uzar ve çoğalır, fakat, onlar neden uzadı? İşte orada da mantıksallık öne çıkıyor, hiçbir şey olduğu gibi değil, değillik de olmadığı gibi değildir. Ancak, düşündüklerimizi bir süzersek, sürekli birer sorgulamatik karmaşıksallığın içerisinde süzüldüğümüzü anlarız, yani, bu üç Kural da sorgulamaya bağlıdır, yani varlığın ta kendisine, yani varlıksal MANTIKSALLIĞA, ve varlığın oluşma prensiplerinin göz önünde bulundurulmasıyla gerçekleşme unsurlarıyla birlikte işleyişselliğe, ve onunda öncesine ve varoluş sebebine yani zincirselliğe. Bilim, bizce, olduğu kadardır, göründüğü kadardır. -bunu önceki satırlarda bahis etmiş idik- Ve Kainat ve varlık hakkında söylediklerimize bakar isek, hiçbir şey olduğu gibi değil, değillik de olmadığı gibi değildir demiştik, o halde anlıyoruz ki, bilimin işleyişsellik göreliliği, tamamen insani, varlıksal ve bir nevi çaresiz çırpınışlar sonucu oluşmuştur. Hiçbir mantıksallığı, kendi markamızın altında, küresellik altında yorumlayamayız, bizi her zaman bir dolambaçlılık bekler, bir sınır içerisinde kafa yorarız, bazı şeyler bize sürekli, zihinimizin dört duvarı içerisinde düşünmek için duvarı genişletir, ama, bizim için, o fazladan açılan alanda düşünecek şeyimizin olmadığı ya da onu -düşünecek düşünceyi- edinemememizin kaynaklandırdığı sorgulama arzusundan türev gelmiş bir bütündür bilim. Bizler niye sorgularız? Farkına varmak, farkındalığa ulaşmak için, fakat, niye Dünya'da herşey belirlidir, ve bir gün, küresellik bazında yeterli farkındalığa ulaştığımızı, Dünyasal düşüncede anlarız? Çünkü Dünyayı anlamsallaştıran da bizim aklımızdır, mantıksallığın, zincirselliğin ve işleyişselliğin ta kendisidir, bu sebep ile, Kainat'taki herşey birer bütündür ve ayrılmaz birer parçadırlar. Buradaki her mantıksal söz de bu Dünyasal çap içerisinde görmüşlük ve geçirmişliğe dayalı düşünmelerden kaynaklıdır ve biz sadece bu düşünme yapısı ile bütün Kainat'ı yorumlamaya çalışıyoruz. Bulunduğumuz karmaşıklık, belirsizlik aslen budur. Ben, bir düşünsel tembelliliğe mensup birisi olarak, bunları kendi çapımda akıl edebilmeyi sürdürebilmişken, buna mensup olmayanın, kendi kapasitesince yaptığı yorumlamalar da onun 'küreselliğinde' düşünsel biçimleştirilmişliğinde o kadar aciz ve sade yapıdadır Kainat için.
Buradan da anlayabiliyoruz ki, kapasitesel oranın yanlış olduğunu. Bir varlık, ''ben, buradayım!'' der ise, bir başkasının tepkimeye girmesinden ziyade, o küreselliğe uyarınca garip tepkiler vermesi de, göreliliğin açıkça sınırlandırılmışlığının sembolü olabilir. Varlık, ne zaman ki, bütünleşir, o zaman ki 'Kainat' olarak vücutsal olur.
1 week ago | [YT] | 1
View 0 replies
Eleventh Existence
Ciddi değildir,
Cenâb, nedir şu îm'ânın aslı.
Zâlim, nedir îm'ânsızlığın mantığı
Şâhs, ol Zâlim'in câhili,
Câhil, ol Şâhs'ın rüzgâr-ı şûru.
Arzû-u Hakîkîye'n nedir, Mevcûdât-ı Hakîkîye?
Mukâyet-i benlik'in nedir, Mevcûdât-ı hakîkası?
Kâinâd-ı Hakîkî'si nedir, zât-i hakîkîye?
Nûr-u Benlik'in nedir, cenâb-ı hak?
(Ey) Şâhs-ı inlemeli, rûhunun tizleri,
(Ey) Zât-i izlemeli, hakîkînin hakîkâti,
(Ey) Cenâb-ı selamlamalı, hakîkâtin sırrı,
(Ey) Nûr-u dinlemeli, tizlerinin varlığı. (varsa)
Yok mudur, kurtuluş tecellîsi?
Yok mudur, mevcûdattan tesellîsi?
Var mıdır, yokluktaki varlığı?
Var mıdır, sırrının hakîkiyâtı?
(bazı kelimelerin anlamları denk düşmeyebilir, henüz eklere alışık değilim.)
1 week ago (edited) | [YT] | 1
View 0 replies
Eleventh Existence
i predicted it
4 weeks ago | [YT] | 0
View 0 replies
Eleventh Existence
Hmm...seems different...isn't it?..
1 month ago | [YT] | 0
View 0 replies
Eleventh Existence
I am back, i wanna be, August 8th, 2025.
2 months ago | [YT] | 0
View 0 replies
Eleventh Existence
End of me
3 months ago | [YT] | 0
View 0 replies
Eleventh Existence
I changed my e-mail on my Internet Archive account, so the things that i shared on Internet Archive are gone for now, i will re-upload them soon. (re-uploaded.)
3 months ago (edited) | [YT] | 1
View 0 replies
Eleventh Existence
Some of the things that i wrote can be a little bad or basic. Dont mind that, please. I started to write 4 months ago.
4 months ago (edited) | [YT] | 1
View 0 replies
Eleventh Existence
I will continue posting on Internet Archive. You can click to my Internet Archive link from my description page, and you can get access to see my profile on Internet Archive. Just a small warning, i have stopped posting ANYTHING in YouTube.
4 months ago | [YT] | 1
View 0 replies
Eleventh Existence
(FR,FRANCE,FRANÇAIS)
Phrase Courte 1 : Une vie sans lutte est une pluie sans fin.
Signification : Un mode de vie stabilisé peut toujours être épuisant et lassant pour un individu. Il finira par s'ennuyer. Et comme je l'ai déjà dit, l'ennui est le meilleur outil de réflexion, car lorsqu'on est seul avec soi-même, il n'y a pas de force opposée pour remettre en question ses pensées. Cependant, l'individu deviendra quelqu'un qui réfléchit beaucoup mais agit peu. C'est ce qui use réellement une personne. En d'autres termes, transformer les choses inachevées en choses accomplies signifie que la vie devient constamment dynamique et riche en expériences. Bien que cela demande de la préparation et puisse être fatigant à certains égards, cela permet un apprentissage précieux et une croissance personnelle.
5 months ago | [YT] | 1
View 0 replies
Load more